Yüküm ağır fakat insanlar hafifti. Elim avucum boş, yüreğim ise serçeninki kadar kalmıştı. Ve bu küçülmüş kalp bana yetecek kadar kan pompalayıp, besleyemiyordu. Elde var sıfırla başlayan yeni dünyamdan da korkuyordum ayrıca. Korktuğun başına gelir ve işine yarayacak kadar da diri tutar aslında. Fakat dediğim gibi işte, küçülen yüreğim bu korkuyla başa çıkamayacak kadar zayıf bıraktı beni. Tutarsız ufuksuz bir yol üzerinde, sağa sola girip ışıklı çıkışlar aradım. Yani hızla büyütmek için son hücresine kadar zorladım bu minik kalbi. Telaşlı ve meşakkatli halimi görenler tartışma yorumlama kısmında benzer mazeretlerle bir başıma bırakırken, felsefi cümleleri nasihat ettiler sadece.
Mesela, birini unutmak istiyorsan başkasını sev. Kurtulacaksam severim!
Veya, dönüşün zor (ise) olduysa bir dahakinde dönme. Gururum için dönmem!
Özür dile, arın ama unutma.
İyi hissettirir kesin unutmam!
Kendi başıma bulduğum cevapların diyafram aralığı bile olmadı.
Düşünmeden direk sonuçlara gitmeyi isteyişimin sebebi zamanın dar oluşuydu işte. Zaman çocukken de dardı aslında.. Sen bunu okurken de dar. Zaman şu anda da dar… Ve ben bu zaman pandorasında, mükemmelliyetçilik inadımla yeni hatalar yapmaya devam ettim. İstemeyerek…
Telafisi olmayan hatalar… Daha çok acıtan hatalar… Bir gün hepsi biter sanmıştım.
Hâl bu ki yine yeniden birdahaki başlayacakmış meğer. Çöküşün ardından bir sonraki ilkbaharda bülbülü şeyda, iğde kokan dalların ardından, müjdeci bir kuş gibi öterek gelip pencereme konar sandım. Ama cehenemin dibi, kendimi ışınlanmış gibi bulduğum yer oldu. Sonra dedim ki kendime, dünyadaki cehennem ne kadar makul ve mantıklı bir yermiş. Tadabileceğim başka kötü gün ihtimalim yok çünkü. Tedirgin bir yarın olasılığım da sıfır. Bitmeyen yalnızlığıma ve yeni acılarıma geri dönmektense, kendimi onarmayı denemeden, bu yerde arsız çocuk olup, ateş çemberleriyle hulahop çevirmek kanımca en iyisi.
Kabullenmesi zor fakat en doğru karar.
Kendime başarılar