DOLAR
35,4824
EURO
36,6069
ALTIN
3.055,20
BIST
9.715,86
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
7°C
İstanbul
7°C
Hafif Yağmurlu
Çarşamba Az Bulutlu
8°C
Perşembe Az Bulutlu
8°C
Cuma Çok Bulutlu
8°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
10°C

Suna Göl’ün Değerlendirmeleri

27 Temmuz 2022 13:03
0
A+
A-

Dünya öyle bir bataklığa düştü ki hem askeri hem siyasal hem de ekonomik bir kaosa sürükleniyor.

Bu üç kaosun aynı anda yaşanacağı bir dönemde savaş çıkmamasını düşünmek mümkün değil. Her ülke çekmecesinde gizlediği hayallerini masanın üzerine koyacaktır.

Her ülke çekmecesini karıştırıyor. Rusya, Ukrayna’dan başladı. Çin’in hedefinde Tayvan var. Japonya gidişattan tedirgin olup pasifist Anayasasını değiştirip militarize olmak istiyor. Çin “tarihten ders alın” diyerek göz dağı veriyor. Bunu arzulayan Japon siyasetçi öldürülüyor.

Diğer yanda Almanya tıpkı Japonya gibi 100 milyar Euro’luk fonla ordusunu yıllar sonra sahneye çıkarmaya hazırlanıyor.

1945’te biten 2. Dünya Savaşı’nın ardından çekilen tüm zincirleri koparmak istiyorlar.

Askeri gerginliğin yanında siyasi kaos da mevcut. Soğuk Savaş’ın ideolojik çatışması öldükten sonra demokrasi gittikçe hırpalanıyor. Otoriterizm ve illiberalizm sahneye çıkıyor. Artık teknolojinin getirdiği imkanlarla tesis edilen güçlü ve anti-demokratik hükümetler çağındayız.

İşin önemli tarafı, ABD’nin pazarladığı demokrasi ve hür dünya kavramları cazibesini büyük oranda kaybetmiş halde. Biden’ın dünyayı “demokrasi ve otoriter hükümetler” arasında bölerek demokrasi bloku oluşturma çabası daha başlamadan kaybetmiş gibi.

Bugün, ABD’nin kendisi bile demokratik krizler yaşıyor. Dünyayı demokrasiler şemsiyesinde kutuplaştırmak neredeyse imkansız gibi. Çin, “otoriter eğilim gösteren” demokrasilere cazip bir model sunuyor.

Bu karmaşa çok kutuplu bir vaziyet yaratmak üzere.

Hepsinin dışında, dünya hala 2008 krizini atlatamamışken piyasaların paraya boğulmasını pandemi ve ticaret savaşları takip etti. Şimdi tüm dünyayı etkileyecek derin bir resesyonun şafağındayız.

Yeni bir kriz ve yaratacağı iflaslar askerileşmeyle birleşince neler olacak?

Dünya mevcut durumda adeta Meksika çıkmazına düşmüş gibi. Tüm silahlar bir yere çevrilmiş durumda. Tetik bir defa çekildiğinde durdurmak mümkün olur mu bilinmez. Üstelik her ülke, çekmecesinden çıkardığı hayalleri için sabırsızlanırken…

Yanı başımızdaki Yunanistan da bu gidişatın etkisiyle Lozan’a aykırı olarak adaları silahlandırıyor. Ülkesinde pek çok Amerikan üssü tesis ediyor. Bunun devamında ne gelecek?

Mesela Yunanistan bir çılgınlık yapar ve karasularını tek taraflı olarak 12 mile çıkarırsa ne olur?

Bu Türkiye için bir savaş sebebidir. Fakat Yunanistan bu çılgınlığa düşmeyecek kadar akıllı mıdır? Ekonomik krizin, askerileşmenin ve popülizmin revaçta olduğu bir dönemde bu çılgınca karar, Yunan hükümeti için son derece heyecan verici olabilir.

Böyle bir kararın alınması halinde Türkiye hem AB hem de NATO üyesi olan bir ülkeye savaş açarsa, bu ciddi bir olaydır. Şayet bu kararı görmezden gelirse, o vakit Ege adalarını kaybettik demektir.

Şimdi sormak lazım: Türkiye bu gidişata hazır mı? Hazırlıklı mı?

Toplumsal kutuplaşmanın zirve yaptığı, enflasyonun azdığı, terörün sıkıştırdığı ve ülkenin yarısından çoğunun hiç güvenmediği bir liderle yönetilen Türkiye bu felaket senaryosuna hazırdır diyebilir miyiz?

Tüm bunların yanında, içlerinde ne kadar saldırıya hazır IŞİD militanının bulunduğunu bilmediğimiz milyonlarca sığınmacı topraklarımızda serbestçe dolanırken, yeni bir 1914 ihanetinin üzerinde oturduğumuzdan şüphe etmeliyiz.

Siyasetçilere üzülüyorum. Fatih’in kuşatması altında melek cinsiyetini tartışan bağnaz ortodoks rahipleri gibiler. Neyle karşı karşıya olduğumuzu ya bilmiyorlar ya da umursamıyorlar.

İşleri güçleri, asıl tehlikenin dışında kalan gereksiz gündelik hadiseler olmuş durumda.

En çok da halkımız için üzülüyorum. Sığ particilik kavgası eşliğinde kendilerine eziyet ederek farkında olmadıkları bir felakete adım adım yuvarlanır haldeler.

Bir memleket, bu tehlikeli vaziyeti bağımsızlığına halel getirecek tavizleri vermeden nasıl kurtulabilir? Bilemiyorum.

Askeri, siyasi ve ekonomik kaosa sürüklenen bir dünya… Batımızda ihtiraslı bir düşman ülke… İçeride kutuplaşma ve ekonomik buhran… Ve eli tetikte fırsat bekleyen FETÖ, PKK, IŞİD…

İşte hal-i ahvalimiz budur. Ne eksik ne fazla.

Tüm bu hal-i ahval karşısında önümüzde bir fırsat sandığı duruyor. Bu fırsat sandığı hem yegane umut ışığı hem de son meşru çıkıştır.

Sandıktan bir umut çıkmalı. Denebilir ki bir mucizeye muhtaç haldeyiz.

Türkiye olması gereken en barışçıl dönemini yaşıyor. Çekmecedeki hayallere kapılmak bizi felakete götürebilir.

Bölgemizle barışmalı, iç sorunları çözmeli, devlet binasını restore etmeli, güçlenmeli ve elimiz tetikte sınırlarımızı beklemeliyiz.

Atatürk 30 Ağustos’ta düşmanı yendikten sonra Selanik’e yürümeyerek itidal, sağduyu ve akılcılık örneği gösterdi. O tarihten sonra sağduyu ve itidale ilk kez bu kadar muhtaç haldeyiz.

Siyasetçiler söylemiyor olabilir ama gerçekler bunlardır. Lütfen bilin.

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.